Bir Sevgililer Gününe Daha Yol Alıyoruz Sevgili Dostlar :)

Ta ta ta! 14 Şubat gelmek üzere...
Anlamı, içeriği, yapılan planı ve hissettirdiği ruh halleri açısından türlü türlü içerikler barındıran bu özel ve aynı zaman da bir o kadar genel gün için söylenecek bazı cümlelerim var. İlk önce 14 Şubat'ın kişiler üzerindeki etkilerine değinelim;


14 Şubat'ın Etkisindeki Çeşitli Ruh Halleri:
Varan 1: “Yalnızım dostlarım, yalnızım yalnız halet-i ruhiyesi.” Kolay değildir kimileri için. Ee ne de olsa birileri sayfa sayfa sosyal alemlerde, ulu orta yerde sevgisini - aşkını ilan ederken, birilerinin de yalnız gemilerde seyahat etmesi ruhi bünyelerde hezeyanlar yaratır. Arada ciddi farklar vardır ne de olsa. Ama önemli olan kişi, gerçekten bu durumdan yana kabullenir bir halde midir; yoksa ne yapıp edip ben de bu “aşk böcükleri kervanın bir zat-ı muhteremi olmalıyım!” diye koşuşturma içinde midir bunu bilmek gerekir. 

Varan 2: "Her şey yalan gerçek sensin, gelirse dert senden gelsin halet-i ruhiyesi.“ Bu kişiler ilişkilerde Kör Aşık denilen tiplemelerden birisidir. Sevgilisi huysuz da olsa umutsuz da olsa umurunda değildir. Önemli olan sevgilisi vardır ya bu ona yeterdir. Cebinde parası yoksa bile ne yapar eder o sevgiliye o gün de ona göre en iyi, en güzel, en pahalı, en kredi kartı borcuna borç ekleyen hediyeyi alır, takdim eder ve bununla gurur duyup sosyal alemlerde hediyeyi veren ve hediyeyi alan olarak arka fon da selfie gülümsemesi, ellerde meşhur hediyelerle reklamını yapar. Sonuç ne diye düşünecek olursak, satan memnun alan memnundur, daha da denilecek bir şey yoktur.
Varan 3: ”Bim bam bom! Çok şükür dostlar, artık benim de bir sevdiğim var halet-i ruhiyesi.“ Son an da acaip bir çeviklik ve atiklik ile sevgili adayı bulmayı ve onunla ilişki başlatabilmeyi başaran insan tipi. Fakat bu ruh halinde de şu vardır ki, kişi sudan çıkmış balık gibidir. Sürekli sevgilisinin olmamasından, bu sevgililer gününü de evde bir başına yapayalnız geçireceğinden dem vuran kişi, bir an da hatta son an da o adayı bulunca neye uğradığını şaşırır. İlişkiyi nasıl başlatıp nasıl devam ettireceğini bilemez bir hale girer. Ne de olsa yılların müzmin bekarlığına alışmıştır, kolay değildir bireysel düşünürken bir an da çoğulcu düşünmeyi başarabilmesi. Sonra bu hisleri bünyesinden hemencecik silkeler ve meşhur aşk böcükleri kervanına bir müzmin yalnız daha kaynar gider. 
Varan 4: “Hür doğdum, Hür Yaşarım, Kime Ne Kime Ne!” Ve belki de en tavırlı ve kesin ifadeli ruh hali budur. Kişi yalnızlığıyla barışıktır. Hiçbir şekilde bu durumdan şikayetçi değildir. Ne de olsa kimsenin derdini çekmek zorunda değildir, kimseyi memnun etmek durumunda kalmayacaktır. Zararı da yararı da kişinin kendinedir. Uydum akıllı olmayan, asi, dikbaşlı, nevi şahsına münhasır kişilerin ifadesidir. Doğru mudur, yanlış mıdır kararları, bize hiç düşmez tartışmak. Ne de olsa karşımızda ne yaptığını bilen ve bu kararından memnuniyet duyan kararlı bir tavır vardır.  
Bu 14 Şubat'ı böyle bir ruh halleri silsilesinde incelemek de varmış kaderde… 
Kiminin parası, kiminin sevdasıdır çenemizi ve kalemimizi yoran da değil mi zaten :)

THE REVENANT

Babel, 21 Gram, Biutiful, Amores Perros, Birdman gibi insan ruhuna dokunan filmlerin yönetmeni Alejandro  Gonzalez Inarritu; bu sefer bizi görsel bir şölene doğru elimizden tutup yolculuğa çıkartıyor. Imdb Puanı: 8.3  olan filmin süresi olan 160 dakika da kesinlikle sıkılmadan ve bir o kadar da dikkatle filmin içindeki yerinizi alıyorsunuz.

Başrol oyuncusu Leonardo DiCaprio’nun bir söyleşisinde dile getirdiği “Sinema tarihinde böyle bir film daha olduğunu sanmıyorum.” cümlesini filmi izledikten sonra daha da iyi anlamış oldum. Çünkü filmde kendinizi o ortamda ve filmin içinde görüyorsunuz. Yönetmenin en büyük başarısı da burada ortaya çıkıyor. 


The Revenant’da doğanın en zor ve çetin şartlarında uzun yollar kat eden Amerikalı bir direnişçinin hikayesini izliyoruz. Inarritu bizlere; çaresiz kaldığınızda, doğanın tüm hırçınlığı ve karşı konulamaz zerafetiyle birleşip aslında sığınacak limanın yine doğa olduğunu hatırlatıyor. 



Size biraz filmin çekim aşamalarından da bilgi vermek istiyorum; film Kanada’da çekilmiş ve tüm oyuncular çok zor şartlarda çalışmış, özellikle de doğada yaşam mücadesi verme sahnelerini gerçekçi yapabilmek adına çok zorlanmışlar. Filmin oyuncuları, Tom Hardy, Domhnall Gleeson, Will Poulter, Lukas Haas’ın da performanslarını da es geçmemek lazım. Hepsi üzerlerine düşen görevleri çok güzel yerine getirerek filmdeki yerlerini almışlar. 

Ayrıca belirtmekte fayda var ki; The Revenant, Akademi Ödülleri’nin ön provası mahiyetindeki Altın Küre (Golden Globe) Ödülleri’nden de En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Film dalında ödülleri kazanarak başarı çıtasını yükseltti. Aynı başarıyı Akademi Ödülleri’nde de göstereceğini özellikle de Di Caprio’nun bu filmle o tam alacak iken bir türlü alamadığı Oscar heykelciği ile filmdeki eşsiz performansı sayesinde kucaklaşacağını hissediyorum.

Kısacası ben filmi beğendim ve sizlere de tavsiye ediyorum. Az diyaloglu, bol heyecan ve mücadelenin olduğu, görsel şölenin arka fona eşlik ettiği iyi bir film izlemek istiyorum diyorsanız, sinemadaki koltuğunuz sizi bekliyor. 



Gez Gez Bitmezsin Sen Kadıköy

Bir Cuma akşamı Uçan Kedi ile birlikte Kadıköy’deyiz.  Bugün ilk önce Moda’da yer alan Beppe Pizzaria’da (Caferağa Mah. Ferit Tek Sok. No:60) adından anlaşılacağı üzere pizza yiyerek akşama muhteşem bir lezzetle başladık. Size şunu söyleyebilirim ki, farklı bir pizza yemek isterim derseniz buraya bir uğrayın. Her çeşit pizza ile karşılaşıyorsunuz. Ayrıca küçük ve önemli  bir not; mekan sahibinin “bu sos acıdır dikkatli olun.” uyarısını dikkate alın ki benim gibi cengaverlik yapıp da sonradan yemeğin ortasına geldiğinizde hala yanaklarınızın içinden alev dalgaları yükselmesin. Ayrıca pizzanın boyutu yeterli büyüklükte ve gerçekten çok doyurucu. (lezzetli mi lezzetli)  Pizzanız masanıza servis edildiğinde daha ilk başta gözünüz doymuş oluyor zaten.  Bu kadar pizza tanıtımı yeter.  :)  

Bu arada fotoğraf çekemediğim için üzgünüm. Ama burası ile ilgili en yakın zamanda fotoğraf çekip, buraya ekleyeceğim.

 Yemeğimizi yiyip, bir daha gelme kararıyla ayrıldıktan sonra biraz da Kadıköy’ün ara sokaklarında yürüyüş yapmaya karar verdik. Sonra yol bizi Hale Jale Bütün Mahalle (olarak 2 aydır faaliyet gösteren şirin mi şirin koncept cafeye götürdü. Çok hoşuma giden cam bardaklarda çay içiyorsunuz. Mozaik pastası meşhurmuş, ama bize sorarsanız fıstık rüyası tatlısını yiyin sonra dersiniz iyi ki de bunu tercih etmişim.  Fotoğraflardan detaylı olarak göreceksiniz tatlıların iç açıcı görselliğini zaten Kısacası ben burayı beğendim en yakın zamanda tekrar gitmeyi düşünüyorum. 
Duvardaki ayakkabı detaylarına dikkat. Dans ayakkabıları ile çok farklı bir duvar dekorasyonu yapılmış.

İşte bahsettiğim bardak. Sanki su bardağının içinde küçük bir çay bardağı hapsedilmiş gibi.
Mekanın dışarıdan görünüşü. 



Nasıl ama bahsettiğim kadar var değil mi :)


Bu arada Kadıköy’ün hemen hemen bir çok yerinde yeni mekanlar açılmış durumda ve bu yüzden rotanızı Kadıköy’e mutlaka çevirin. Yapacak birşeyler mutlaka bulup, yeni mekanlar keşfedersiniz. Akşamınıza da bir keyif  katmış olursunuz. Ne de olsa sıradan günlerimizi güzelleştirmek bizim elimizde öyle değil mi...



Tatil Geldi Hoş Geldi


Bu sefer tavsiyelerim küçük arkadaşlarıma geliyor. Ne de olsa karneler alındı, tatil hakkını da tüm çocuklar kazandı. Haydi bakalım başlasın planlar, organizasyonlar ve geziler. Yine duyar gibiyim, "Hava çok soğuk ne yapacağız ki?" söylemlerinizi.

Olsun ben yine de yazacağım tavsiyelerimi. İlk olarak madem soğuk dediniz, üşürüm dediniz alın size sımsıcak sinemalarda keyifle izleyeceğiniz film önerileri.



Norm sıradan bildiğiniz o belgesellerde izlediğiniz türden bir kutup ayısı değil. Norm'un tek amacı yaşam alanı olan kutupları turistik bir mekan haline getirmeye çalışan çılgın bir iş adamını durdurmak.




Şimdi de sırada ülkemizden bir animasyon çizgi film geliyor. Konusunu çok fazla ipucu veririm düşüncesiyle yazmıyorum ve sadece afişini paylaşıyorum.



Dinazorların soyu asla tükenmeseydi? diye bir soru sorsam sizlere sanırım hepiniz ne güzel olurdu diye cevap verirdiniz. Çocukların hatta yetişkinlerin de en çok ilgilendiği ve dikkatlerini verdikleri konuların başında sanırım dinazorlar geliyor. Bu dikkatin farkında olan Pixar Animasyon Stüdyoları bizleri, Arlo'nun sıra dışı bir arkadaş edindiği dinazorlar dünyasında efsanevi bir yolculuğa çıkartıyor.




Alvin ve Sincaplar'ı bilmeyen mi var. Bu kafadarları bu filmde yine eğlenceli maceraların içinde göreceğiz.

Size sömestr tatilinde önerebileceğim film önerileri bunlar. Film dışında 15 günlük tatilinizde ilgi alanınıza uygun olarak Devlet Tiyatroları, Şehir Tiyatroları ve özel tiyatroların çocuk oyun programlarını da mutlaka takip edin. Programlarında çok keyifli ve bir o kadar da çeşitli çocuk oyunları bulunuyor.

Ayrıca tatilde, müzeleri de gezebilirsiniz. İstanbul Oyuncak Müzesi bu müzelerin içinde çocukların ilgisini çekebilecek müzelerin başında gelir. Oyuncak müzesinde neredeyse her gün çocuklar için atölyeler ve gösteriler düzenleniyor.



İstanbul Oyuncak Müzesi:
Ziyaret Saatleri:
Hafta İçi: 09:30 - 18:00    Hafta Sonu: 09:30 - 19:00
Bilet Fiyatları:Tam: 12 TL      Öğrenci: 9 TL
Adres: Ömerpaşa Cad. Dr. Zeki Zeren Sk. No:17 Göztepe / İstanbul
Telefon: 0216 359 45 50 - 51

İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi: 
Ziyaret Saatleri: 
Her gün Kış Dönemi 09.00 - 16.30 saatleri arasında ziyarete açıktır.
Bilet Fiyatları: Tam: 15 TL    Öğrenci: 18 yaş ve altı ücretsiz
Adres: Gülhane Parkı İçi Has Ahırlar Binası Sirkeci - Fatih                                   
Tel: 0212 528 80 65 

İstanbul Modern
Ziyaret Saatleri:
Müze Pazartesi günleri kapalıSalı - Pazar : 10:00 - 18:00, Perşembe: 10:00 - 20:00 saatleri arası ziyarete açıktır.
Adres: Meclis-i Mebusan Cad. Liman İşletmeleri Sahası Antrepo 4, Karaköy - İstanbul
Bilet Fiyatları:Tam: 25 TL    İndirimli: 14 TL       12 Yaşından Küçük Çocuklar: Ücretsiz
Tel: 0212 334 73 00

İstanbul Arkeoloji Müzesi
Ziyaret Saatleri:
09:00 - 17:00
Bilet Fiyatları: Tam: 15 TL      18 Yaş ve Altı: Ücretsiz
Adres: Alemdar Cad. Osman Hamdi Bey Yokuşu Sk. Gülhane - Fatih
Tel: 0212 520 77 41   


Ayrıca, İstanbul Havacılık Müzesi, Deniz Müzesi, Atatürk Müzesi, Rahmi M. Koç Müzesi, Askeri Müze ve daha bir çok müzeyi tatilde gezerek gezi planlarınız arasına dahil edebilirsiniz. Bu sayede hem çocuklarınızı tarihle, sanat ve bilimle buluşturup, hem de onların hayal dünyalarına yeni bir pencere açmış olmanın keyfini yaşarsınız.

Gezmek güzeldir, gezerken yeni bir şeyler öğrenmek ise en güzelidir :)

İyi tatiller...




Benden Bi Kuple


Hani bazı kişiler karşısındaki kişide daha fazla bir etki yapabilmesi, ve sanatçı ruhuna şüpheyle yaklaşılmaması için "Çocukluğumda saç fırçasını mikrofon yaparak şarkı söyler, aynanın karşısında sevdiğim sanatçıların taklidini yapardım. Ta o vakitten sanatçılık varmış çocuk bünyemde diye." konuşurlar ya. İşte ben de böyle bir girizgahla başlamak istiyorum kendimi anlatmaya. 



Gerçekten hatta inanın ben de çocukken kurşun kalemlerimin uçlarını tek tek açar her an ilham gelebilir, belki bir şeyler yazabilirim diye defterimle dolaşırdım. (O zaman bu gelen hissin adının ilham olduğunu bilmediğim için, ilhan gelecek derdim.:)

İlkokulda iken, arkadaşlarıma doğum günü hediyesi olarak akrostiş şiirler yazar ve yüz ifadelerini gördüğümde bundan bir oyundan aldığım keyif kadar mutlu olurdum. İlerleyen yıllarda da dargınları barıştırdığım, ayrı sevgilileri kavuşturduğum olmuştur kişilerin ağzından mektuplar ve şiirler yazarak. Bunu da itiraf etmekte fayda var :)







Bu sebeplerle yazma tutkusu, her zaman benimle birlikte var oldu. İyi ki de öyle oldu. Yazmak benim arkadaşım oldu, çoğu zaman da sırdaşım. Bu alışkanlığın yanına araştırma sevdası, seyahat, fotoğraf çekmek, gidilecek rotanın belirlenmesi, tatil planlarının yapılması, kalınacak yerlerin ayarlanması, gidilen yerlerde özel lezzetlerin ve farklı mekanların keşfi hevesiyle birleşince ortaya böyle bir blog çıkmasının gerekçesi de bir bir gerçekleşmiş oldu. 


Umarım sizler de okumaktan keyif alırsınız, çünkü ben yazmaktan ve paylaşmaktan şimdiden keyif almaya başladım bile...


                                                                                                     Suzi.

Kim Sevmez ki Cuma Gününü


Bugün sizlere bir cuma gününün dayanılmaz, rahatlatıcı tesiri var bünyede konusunu işlemek istiyorum.

Cuma gününü hasretle beklememizde ki en önemli etken sanırım,  bu değişken havaların insan ruhunda yarattığı sarhoşluk, hastalık ile hasta olmayacağım inatlaşması içinde geçen ruh halleri ve buna muktedir hafta sonu gelsin yatayım, uzanayım, dinleneyim hiçbir şey yapmayayım istekleri.




Ama durun! Uyuma ve dinlenme planlarınızı öne almayın. Ondan önce bazı söyleyeceklerim var:

Özellikle de İstanbul'da yaşayanlar için hafta sonu için bazı önerilerim olacak; Sakın korkup da bize plan falan sunma zaten maddi olarak çıkmazdayım gibi bahane üretmeyin arkadaşım. Korkmayın söyleyeceğim öneriler gayet bütçeye uygun, hatta ruha da iyi gelecek türden. Şu aralar gösterimde de gayet güzel filmler var. En son In the Hearth Of the Sea (IMDB Puanı: 7,0) izlemiş birisi olarak sizlere de tavsiye ederim. Ayrıca son zamanlarda methini duyduğum ve benim de fragmanını izleyerek kesin izlemeliyim kararını verdiğim Colin Farrell ve Rachel Weisz'in başrollerini paylaştığı The Lobster'i de tavsiyelerimin ikinci kısmına ekliyorum. Diğer filmleri de izledikçe ya da araştırdıkça paylaşacağım buradan.




Sinemada filme gitmek dışında,  ikamet ettiğiniz belediyelerin de kültür sanat etkinlikleri içinde hafta sonları birçok ücretsiz etkinlikler düzenleniyor. Bunları da belediyelerin internet sayfalarından takip etmenizde fayda var.

Ayrıca bu cumartesi günü hava da açık ve güneşli görünüyor. Şayet derseniz ki zaten haftanın 5 günü kapalı bir ortamda çalışıyorum biraz ruhum şenlensin, gözüm gönlüm açılsın ve oksijen alayım. O zaman vurun kendinizi sahillere, sahil kenarındaki bütçenize uygun olan cafelere...Alın elinize bir kitap, dergi ya da gazete baş başa kalın benliğinizle...

Tabi ki arkadaşlarınızla, sevdiklerinizle ya da ailenizle yapacağınız planları da katarsak; hafta sonu yetmeyebilir bile planlarınıza.

Kim sevmez ki Cuma Gününü diyerek bitirirken sözlerimi hafta sonu güzel planlar yapın ve hayatınızın her anını yaşamanın tadına varın...



El Emeği Göz Nuru


Cumartesi günü Atölye Uçan Kedi ile birlikte Giz’li Atölye’de 26 – 27 Aralık 14:00 – 20:00  arası yapılan Garage Sale etkinliğindeydik. Açıkçası çok güzel bir organizasyon olduğunu söyleyerek başlamak istiyorum. Farklı tasarımcıların el emeği göz nuru ürünleriyle günümüze yaratıcılık ve yetenek ışıltısı yerleşti.

Şunu bir kere daha anlamış oldum ki; hislerinle ortaya bir ürün çıkarmak, ona ruhunu katarak bir form verebilmek, ve diğerlerinin yaptığın bu emek ürünlerine değer verdiğini görebilmek çok keyifli bir süreçmiş. Ben de onların bu sürecine izleyici olarak katılarak, bu keyif payından nasibimi almış oldum.














Moda’da yer alan, Giz’li Atölye bu arada gerçekten gizli, kendi kabuğunda harikalar yaratan bir seramik atölyesi. Bu ürünler de kardeş atölyelerin eserlerinden oluşmakta.

Siz de yüreğinizin bir yerinden size ulaşan yaratım, his, ilham fısıltıları duyuyorsanız, hiçbir şey için geç kalmış değilsiniz.  Bir yerden başlayın, ister kelimeleri yan yana getirin yazın, ister renkleri birbirine karıştırıp kağıtların duvarların üstünü renklendirin,  ister çakıl taşı toplayıp onların üzerlerini boyayın iyi geliyor insanın yüreğine ve ruhuna…


İsteyen herkese bol ilham perili günler…